|
|
NOT:Bu olayları 12 yaşından küçük cocuklar okumasın.
şiddet korku
Gitme
Ben 17 yasındayım ve sıze basımdan geecen en korkunc ve en üzücü olayı anlatacığım.sene 25 kasım 2002 ben o zaman 12 yasındaydım ve orta 1 gidiordum oğretmenın verdeği resim ödevini yapıordum.Ama nedense hava bir den bozuldu ve rüzgar esemeye basladı pencerelr kapalıydı amam birden bir rüzgar sesiyle acıldı.Yapmdım resim birden kendiliğinden değişte ve orda babamın mezarını gördüm.Ve resimdeki mezar tasında babamın ölüm tarihi yazıyordu o gün günlerden 24 kasım 2002 idi ve mezarda yazan ölüm tarihi ise 25 kasım 2002 idi ben cok korkmustum gözlerim yaslar akıyodu ve bırden pencere kapandı rüzgar gitti.Bende tabi ağlıyarak babamın yanına kostum ve babam bana:
__ neden ağlıyorsun oğlum dedi.Bende babama ağlıyarak resmi gösterdim ve işin ilginç tarafı bu resım birden benim yaptığım resım olmustu babamın mezarı fılan yoktu.Çok şaşırmıştım nese yarın olmuştu ve babama birden tfn geldı babamın anıden işi çıkmıstı ve yut dışına çıkması gerekiyormus.Benim aklmıma hemen dün gece kı olay geldi ve birden babama yetişmeye calsıtım ve dedım kı:
__ baba gitme lütfen!! ne olur gitme??Babam şaırmıştı ve şöyle dedi.
__ Ama işim bu oğlum gitmeme gerek.Ve gitti ben cok ağlıyordum. neyse aksam olmustu artık yatma vaktim gelmişti ve yatağıma girdim ve uyudum rüyamda garip şeyler gördüm bir en kaz vardı uçak kaza zı idi bu ewt ve birden orda babamı gordum cok korktum. Ve bir şey babamın yanından bana pis pis bakarak gülüyordu. ve şu sözleri kalın bir ses tonuyla söyledi: Ha Ha Ha !!! çok korktum terler içinde uyandım uykum kacmıstı ve TV'yi açtım Tv de bir son dakıka haberıyle yıkılmıstım ucak akzasıydı ve ucak tam 1000 m havadan yere cakılmıs ve içinden sağ kurutlan olmamaıs tı ve ucak babamın bındıgı ucak tı ben hemen annemın yanında kostum ve annemı uyandırdım hep berbaer tv ye bakarken ben bayılmısım. Ve gözlerimi açtımda kendimi hastahanede gordum. Çok korkunçutu ALLAH kimsenin başına böylr iş getirmesin!!! AMİN!!!!!!!!
Gölcük depremi
Ölüler Sayılmaz
*Bu olay kütahyanın gediz ilcesinde olmustur.*
Bir gün üniversiteli beş kız cin çağırmaya karar verirler çağırmak için hazırlıklar tamamdır.Seans başlar cin gelir.Neyse ertesi günlerde bu cin onlara musallat olur kızların gitmediği hoca kalmaz bir gün bi hoca tavsiyesiyle cini tekrar cağırrırlar kızlardan birini dolaba saklarlar cin'e kaç kisi oldumuzu bilemezsen pesimizi bırakacaksın derler (dolaptakiyle 5 kişidirler)cin 4 der kızlar sevinirler bilemedin bir arkadasımız dolapta derler cinin yanıtı:Arkadasınızı heba ettiniz pesinizi bırakmaycam der kızlar nasıl yani derler cin ölüler sayılmaz 4 kişisiniz kızlar dolabı actıklarında o kızın kafasız bedeniyle karsılasırlar cin ise hepsine iğrenç oyunlar düzenlemektedir hepside tımarhanede korkunc bir sekilde hayatlarını kaybederler...
Bir Daha Cin Çağırırsam
Merhaba arkadaşlar.Ben 16 yaşındayken sanaayi mahallesinde oturuyordum bizim mahalle küçük ve kalabalıktı herkes birbirini tanırdı neyse, arkadaşlarla hergün olduğu gibi maç yapmak için anlaşmıştık maç bittikten 1-2 saat sonra samimi arkadaşlarımı eve davet ettim ve onlara birşeyler ikram ettim.Evde kimse yoktu annemler eryaman daki teyzemlere ziyarete gitmişlerdi televizyon izliyorduk ve zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştık saat 23-24 gibiydi bayağı geç olmuştu.Aniden elektrikler kesildi saat geç olduğundan dolayı herkes evlerine gitmek için hazırlanmıştı ki; elektrikler geldi arkadaşlarıma bizde kalmalarını teklif ettim ve kabul ettiler.Canımız çok sıkılıyordu ve o saattede televizyonda hiçbirşey yoktu.Aklıma 1 hafta önceki din dersi geldi.Hocamız "cin vardır" demişti.Bende sıkıntıdan vakit geçirmek için arkadaşlara cin çağıralımmı diye sordum.Çoğu saçmaladığımı söylediler ben çok ciddi olduğumu söyledim ve bana çağırmayı biliyormusun diye sordular bende bilmediğim halde bildiğimi belirttim.Neyse,cin çağırmaya karar verdik ve masanın etrafına oturduk ışıkları söndürüp mumları yaktım.El ele tutuştuk ve aklıma geleni söylemeye başladım."Ey cin bizi duyuyorsan ses ver"dedim.Arkadaşlar kısık bir sesle gülüyordu mutfaktan metal sesine benzer bir sses gelmeye başladı herkes irkildi ve devam ettik "sesimi duyuyorsan işaret ver"dedim sanki biri bizi izliyormuş izlenimine kapıldım masada duran mumlardan biri söndü ve tekrar işaret vermesini istedim mum alevlendi ve aniden söndü gerçekten hepimiz çok korkmuştuk kikirdemelerin yerini ağlamaklı sesler aldı arkadaşlarıdan biri "korkuyorum"dedi ve seansı bırakmaya karar verdik.Cin i bir kere çağırmıştık nasıl göndereceğiz?Işıkları açtım televizyonu açtım aniden elektrikler kesildi mutfaktan hâlâ tıkırtılar geliyordu.Elektrikler geri geldi hepimiz kanepeye geçtik salondan telefon sesi geldi gittim telefona bakmaya tanımadığım biri annemin cep telefonundan beni arıyordu ve annemin, kardeşimin, babamın öldüğünü söylüyordu
ilk başta inanmadım "sen kimsin?" diye sordum bana"kaza yerinden arıyorum"dedi gözlerim den yaşlar süzülür gibi oldu içime serin sular boşaldı ve ayaklarım titremeye başladı.Arkamdan arkadaşlar gelerek ne olduğunu sordular bende "ailem ölmüş..." dedim ve ağlamaya başladım telefonu adamın yüzüne kapamıştım.Tekrar telefon çaldı ve aynı numaradan arıyorlardı yine aynı adam kısık bir sesle "bir daha yüzüme kaparsan sende ölürsün dedi"ne yapacağımı şaşırmıştım ve tekrar telefonu yüzüne kapadım ardından hızla odama koştum kapıyı kilitledim arkadaşlarıma yalnız kalmak istediğimi söyledim.Elime Kur'an Kitabını aldım okumaya başladım Cin Suresini okudum ardından Euzübillah içim biraz rahat lamıştı ve içimden bir ses bir daha bilmediğim işe karşmamam gerektiğini söyledi.Odadan çıktım arkadaşlarım evde yoktu çok korktum ve kapı çalındı kapıyı açtığımda nefes alamamıştım çünkü;kapıdakiler annem, babam ve kardeşimdi.O günden sonra birdaha tövbe ettim cin çağırma gibi saçmalıklarla uğraşmıyacağıma olayın etkisindeyim hâlâ ama arkadaşlarıma anlattığımda bana gülüyorlar bende olayın etkisini üzerimden atmaya çalışıyorum...
CADI
Kasabanın doğusunda, karanlık, sisli ormanın içinde tiz bir çığlık yankılandı. Bardaki erkekler dışarı çıkıp ormana doğru baktılar. İçlerinden bazıları çığlığın geldiği yöne doğru koşmaya başladı. Gençlikleri ve içtikleri bira bunu yapacak cesareti onlara vermişti. Koyu karanlık, rutubetli, tekin olmayan gecede ıssız ormana daldılar. Bir kadın yerde baygın yatıyordu. Kadının niçin bayıldığı bir bakışta anlaşılıyordu. Ormanda bir şey bulmuştu. Kanlı bir ağaç gövdesinin önünde, yerde kımıltısız yatan bir şey. Bu şeyi gördüklerinde, ormana koşarak gelen cesur erkeklerden biri kendinden geçip yere yığıldı. İçlerinden bir tanesi elleriyle yüzünü örttü. Bir diğeri bir ağaç gövdesine tutunup yere doğru eğildi ve zemini kaplayan ölü sonbahar yapraklarının üzerine kustu. Hepsi dehşete düşmüştü. Ne yapmaları gerektiğini bilemiyorlardı. Gecenin içinde bir puhu kuşu birdenbire öttü ve hepsi korkuyla irkildi.
Buldukları şey bir bebek cesediydi. Vahşice öldürülmüştü. Katil, yavrunun ölü bedenine hiç saygı göstermemişti. Berbat etmişti ölüyü. Sivri ağaç dalları ve diğer şeyler.. Ağacın gövdesinde bazı deri parçaları vardı.
Kasaba halkı ertesi gün kasaba meydanında büyük bir toplantı düzenledi. Bebeği öldüren bu zalim, bu gaddar, bu barbar katil derhal yakalanmalı ve işkenceler yapılarak, yakılarak öldürülmeliydi. Fakat suçluyu nasıl bulacaklardı? Kimsenin bir fikri yoktu. Şimdilik, her gece kasabanın çevresinde nöbet tutulması, araştırmayı yürütmek için başkanlığını hakimle rahibin birlikte yürüteceği bir komite kurulması ve kadınlarla çocukların belli bir saatten sonra tek başlarına sokağa çıkmalarının yasaklanmasında karar kılındı. Belediye başkanı ateşli bir konuşma yaptı. Kurbanın ailesi intikam istiyordu. Bebeğin annesi üzüntüsünden hasta olmuş, yataklara düşmüştü. Bebeğin babasının saçları bir gecede ağarmıştı. Küçük oğlunun ölü, parçalanmış bedenini ayık kafayla görmüştü adam. İntikam istiyordu. Kan istiyordu.
İkinci bebek ilkinin bulunduğu günden bir hafta sonra kayboldu. Kaybolan, nalbantın iki aylık torunuydu. Biri öğle vakti adamın evine girip çocuğu kaçırmıştı. Küçük kızın annesi o sırada su almak için kuyunun başına gitmişti. Döndüğünde beşik boştu.
Çocuğun cesedini sekiz ayrı yerde buldular: Kilise, bir ahır, meyhanenin kapısının önü, belediye binasının önü ve orman. Parçalar farklı günlerde bulundu. Katil hergün bir parçayı kasabadaki belirli bir noktaya bırakıyordu. İnsanlar korku ve paranoya içinde yaşamaya başlamışlardı. Her an her yerde karşılarına zavallı bir küçüğün bedeninden arta kalan kanlı bir et parçası çıkabilirdi. Çoğu bu yüzden korkunç kabuslar gördü.
Artık bu gidişe bir son verilmesi gerekiyordu. Anneler çocukları için korkmaya başlamışlardı. İnsanlar diken üzerindeydi. Geceleri sokaklar bomboş kalıyordu. Meyhaneye bile yalnızca bir iki eski müdavim, bir iki ayyaş ve bir de 'hiçbir şeyden korkmayan' 'cesur' gençler geliyordu. Fakat kasaba halkı korku ve tedirginlikten çok öfke ve nefret duyuyordu. Katil ne yapıp edip bulunmalıydı.
Bir cadı avı başladı.
Katilin bir cadı olabileceği ihtimali zaten daha en başından beri gözönünde tutuluyordu. Bunun resmiyet kazanması ve adının konmasıysa nöbetçilerin bazı ipuçları, şehrin dört bir yanına dağılmış bazı gizemli işaretler bulmasından sonra oldu.
Önce bir ahırda esrarengiz bir çömlek bulundu. Bu çömlek, içinde bazı bitkilerin dövülerek ezilmesinde kullanılmıştı. Çömleği bulan nöbetçi onu kokladıktan sonra derin bir uykuya dalmıştı. Doktorun ve rahibin adamı uyandırmak için harcadığı tüm çabalar boşa gitti. Genç adam komadaydı.
Ağaç dallarında esrarengiz ipler bulunmaya başlandı. Hiç kimse bu ipleri çözmeye cesaret edemedi. Kasabanın çevresinde, dört bir yanda ağaçlara bu ipler düğümlenmişti.
Kasabadaki fare ve sıçan nüfusunda gözle görülür bir artış olmuştu. Sıçanlar ürünü talan ediyor, eşyaları kemiriyor, hatta küçük hayvanları öldürüyorlardı. Küçük hayvan ölülerine kasabanın her yerinde rastlanıyordu. Bunların tümünün sıçanlar tarafından öldürülmediği de belliydi.
Bir sabah bir belediye görevlisi işe gitmek için kasaba meydanından geçerken meydanın tam ortasındaki bir şey dikkatini çekti. Yanına yaklaştığında bunun, birbiri ardına konulan taşlarla yere çizilmiş tuhaf bir şekil olduğunu gördü.
En sonunda, ilk cesedin bulunuşundan tam iki hafta sonra küçük bir kız çocuğunun daha kaybolması bardağı taşıran son damla oldu. Bu küçük kız hiçbir zaman bulunamayacaktı.
Kasaba halkı o gece yine meydanda toplandı. Çok sıkı önlemler alınması karara bağlandı. İnsanlar çocuklarını asla yalnız bırakmayacaklardı. Tüm evlerde arama yapılacaktı. Şüphelenilen herkes gözaltına alınıp sorgulanacaktı. Komiteye bu konuda geniş yetkiler tanındı. Komitenin emrindeki askerlere karşı koyan herhangi biri zor kullanılarak yakalanacak, kaçmaya çalışan olursa emir beklemeden vurulacaktı.
Bir gün sonra araştırmalar başladı. Bütün evler didik didik aranıyor, genç erkekler ve kızlar sorguya çekiliyordu. Şehrin saygın ailelerinden ve asillerden pek fazla gözaltına alınan olmadı. Yalnızca genç olanları mahkeme salonunda sorguya götürüp, zararsız bir iki soru sorduktan sonra serbest bırakıyorlardı. Hakimin, rahibin ve belediye başkanının evleri aranmadı bile. Öte yandan, yoksul halkın arasından oldukça yaşlı olmalarına rağmen gözaltına alınanlar olmuştu. Bunların başında da yabancılar geliyordu. Kasaba halkından olmayanlar. Yaşlı bir dilenci kadın.. Gece gündüz içen bir ayyaş.. İşsiz güçsüz bir adam.. Kasabanın delileri.. Kör bir çalgıcı..
Sorguların başlamasından sekiz, ilk cesedin bulunmasından tam yirmi üç gün sonra katil bulundu. Katil, bir avukatın evinde çalışan genç, sarışın bir hizmetçi kızdı. Her şeyi itiraf etti. Zaten uzunca bir süredir bu kızla ilgili pek çok söylenti dolaşıyordu. Arkadaşları hizmetçi kızı uçarken gördüklerine yemin ediyorlardı. Odasında esrarengiz kitaplar bulundu. Bunların çoğu din dışı, müstehcen şeylerdi. Bazı kitapların içinde büyü tarifi olduğunu sandıkları bazı tarifler de vardı.
Genç cadı çocukları nasıl öldürdüğünü anlattı. Kasabada görülen tüm tuhaf işaretlerden de o sorumluydu. Ağaçlardaki düğümler, kasaba meydanındaki lanetli taşlar, küçük hayvan ölüleri, hepsi onun eseriydi.
Neden böyle bir şey yaptığını sorduklarında yüzünde esrarlı bir gülümseme belirdi. Cevap vermedi. O an hakim kendini tutmasa bu genç kızı boğazlayıp öldürebilirdi.
En şüpheci olanların bile bu kızı tanıyan diğer hizmetçi kızlardan herhangi biriyle konuştuktan sonra katilin o olduğuna dair en ufak bir şüphesi dahi kalmıyordu. Bu yoksul ve dürüst kızlar onun bir cadı olduğuna ve onu uçarken, geceyi renklere bürüyüp havada yüzerken gördüklerine İncil'e ellerini basıp yemin ediyorlardı. Gözlerinde korku dolu bir bakış vardı. Doğruyu söyledikleri her hallerinden belliydi.
Cadının odasında tuhaf bitkiler bulundu. Bunlardan birini koklayan genç bir asker bayıldı. Arkadaşlarının onu uyandırma girişimleri sonuçsuz kaldı. Ahırda çömleği bulan genç nöbetçinin daldığı uykunun aynıydı bu! Bu kanıt, geride kalan son şüpheleri de sildi.
Datura stramonium.. Cadının bahçesinde buldukları çiçeğin adı işte buydu. Kızın kendi gibi güzel.. Zehirli, lanetli, gaddar!
Bu lanetli çiçeği bir meşaleyle tutuşturup yaktılar.
Onu yetiştiren cadıyı da aynı son beklemekteydi!
O gün kasaba meydanı bir bayram yeri gibiydi. Sonunda adalet yerini buluyordu. Zavallı bebeklerin hain katili, bu zalim, bu adi şıllık, cehenneme gidecekti! İntikam günüydü bugün! Kardeşlerim.. Hallelujah!
Tek bir endişeleri vardı.. Tek bir korkuları. Bu cadının bir büyü yapıp ellerinden kurtulması.. İplerini çözüverip, uçup gitmesi.. Hakkın yerini bulmaması.. Ve bu lanetin sürmesi.. Rahip cellatlara şöyle tembih etmişti: "Cadının gözlerine bakmayın. Sizi büyüler ve siz de ona acımaya başlarsınız." "Sakın gözlerine bakmayın!"
Korktukları tek şey buydu..
Olan da bu oldu!
Cadı, o gün onun idam edilişini seyretmek için toplanmış bulunan kalabalığın gözleri önünde uçup gitti ve gözden kayboldu:
Hizmetçi kızı..
Yaktılar!
Küle döndü kız. Bedeninden arta kalan kül, rüzgarla havaya savruldu. Ve uçup gitti.
Saatlerce süren işkencenin ardından, cellat meşaleyi yakmış ve saman yığınını ateşe vermişti. Hizmetçi kız oracıkta çığlık çığlığa can verdi. Halkın zafer nidaları ve haykırışlar alacakaranlığı doldurdu. Sonunda bitmişti! Kurtulmuşlardı! O musibet, o illet şey, o cehennem kaçkını yaratık artık bir daha asla onları rahatsız edemeyecekti. Masum bebeklerin kanına giremeyecekti.. Gitmişti.
Hakimin ve askerlerin çevresini saran halk, delice onların lehine tezahüratlar yapıyor, onları alkışlıyor ve kutluyordu. Fakat hakim ve mahkeme aslına bakılırsa öyle çok da büyük bir başarı göstermiş sayılmazdı. Sonuçta üç küçük çocuk öldürülmüş ve iki genç asker de lanetli bir uykuya dalmıştı.
Ayrıca hizmetçi kız da aslında masumdu!
Sorgulama sırasında her şeyi, işkenceye bir son versinler diye itiraf etmişti.
O gün şehir meydanında genç ve masum bir kızı yaktılar!
Sonra da onun küllerinin doldurduğu havayı içlerine çekip "Adalet!" diye haykırdılar.
Dünya'nın her yerinde..
Yaptıkları hala budur.
Not: Katil rahipti.
Ben cok küçüktüm ve gecenin yarısı bir yaslı adam geldi ve bana bir mektup bıraktı tabi kimse bana inanmadi hatta mektupu bile bakmadılar küçük bir çocuğum ya oyun oynuyorum falan sandılar bende önemli degildir diye çöpe attım mektupu aradan yillar gecti ve bir gün bu mektupu bodrumda buldum ve bunun önce bir şaka falan olduğunu sandım çünkü mümkün degil boyle birsey.Seneler önce baska bir evde çöpe atmıstim bu mektupu tabi kimseye söyleyemedim belliydi kimsenin bana inanmayacagi.Önce aÇmadan tekrar çöpe attım ve olayi unutmaya çalıştım ama mümkün değil hep o adam rüyalarıma girdi.Ayrıca artık iş işten geçmisti atmıstım çöpü disarı.Her gece o adam rüyama girdi 6 sene boyunca hicbir gece adam gibi uyuyamadim ve artik kafa yemek üzereyken birden mektubu masamın üstünde gördüm tüylerim diken dikendi titremeye basladım oracikta yere yıkılmak üzereydim ve içimden artık yeter şunun icine bakta kurtul falan diyordum ve sonunda açtım mektubu gözlerime inanamadim mektubun icinde cok garip bir not vardi notta lütfen kızımı ve tanıdıgın herkezi evden cıkar yazıyordu ve tarih ise 1999 gölcük depreminin oldugu tarihteydi...
|
|
|
|
|
|